“ปาฏิหาริย์ห้องขังหมายเลข-7”-รีวิว-วิจารณ์
- Koğuştaki Mucize
Yakın zamanda yeni tanıştığım ve sohbetinden fazlasıyla keyif aldığım bir arkadaşım izlemem için birkaç film tavsiye etti. İlk önerisi ile benim sunduğum ilk önerinin aynı filme denk gelmesi nedeniyle o çıtasını farklı kategoride biraz daha yükselterek Güney Kore filmlerine taşıdı. Bu filmler genel olarak aile bağlarını kuvvetlendiren konular üzerine çekilmiş ve bu kuvveti de aile içinde birbirinden güç alarak yaşayan insanlar oluşturuyor gibiydi.
Filmlerden bir tanesini internetten biraz araştırdım. Yorumları okudum ve denk geldiğim yorumlar muhtemelen bir filmi nasıl anlatmasını bilen insanlar tarafından yazılmıştı. Filmin içeriğini sunan değil, içeriğine çeken yorumlardı.
Filmi izlemeye henüz başlamadım. İçimden bir his bu filmin diğer yapay duygular üzerine kurulu filmleri altüst edeceğini söylüyor… Tıpkı ( 3 Aptal ) 3 İdiots gibi.
Doğunun derinden derine hissettiğim gizemli duygularını bu filmlerde bulmak beni tazeliyor… Hislerimizde unutuşa bıraktığımız benlerimizi yeniden hatırlatıyor… Kaybettiğimiz duygularımızı, düşüncelerimizi, titreyişini fark etmediğimiz kalbimizin farkına varmamızı sağlıyor…
Daha fazla vakit kaybetmeden fragmanını izleyelim…

Bu filmi izlerken hapishane yaşamının içine dair ender bir yüz gördüm. En sert bakışların altında yatan gerçekleri unutmak mümkün olmayacaktı.
Çünkü film başlangıçtan sona doğru çok zor bir ihtimalin gerçekleşme hayali içinde ilerledi. Her sahne bizi sona götüren bir umuttu ve bu sefer umudu sonda aradık.
Aradığımızı da bulduk…
Ağladık… Güldük… Tebessüm Ettik…
Tüm duyguları yaşadık… Dozunda komedi, dibine kadar dram…
Hapishanede can çekişen birkaç hayat ve bu hayatlar kesinlikle insanlara aitti…
Fakat asıl can çekişen insanlıktı…
Dahası; Her şeyin bir Sailor Moon çantası yüzünden olması mı içini sıkar?
Yoksa ne olursa olsun bir babanın kızını korumak için hayatından vazgeçmesi mi?
Ya da herkesin suçlu olmayan birini ölüme göndermeye göz yumması mı? Bilemiyorum…
Fakat bildiklerimle kapatayım istiyorum…
Sinemanın -dümene geçenin niyetine göre- zaman zaman
“ rahmanî ” zaman zaman da “ şeytanî ” amaçlar için kullanılabilen o
korkutucu gücünün iyi olan ile yoğurulmasıdır 7. Koğuş…
Kötülüğü ve gücü, iyi olana ve iyiliğe değiştirmesidir; Onlara hayat katmasıdır!
Mesela Albert Camus’un ifadesiyle; “Benim ve benim gibilerin istediğimiz dünya, kimsenin
kimseyi öldürmediği (o kadar deli değiliz) bir dünya değil, adam öldürmenin
haklı olamayacağı bir dünyadır…” ifadesine hayat katıyor.
Çünkü, yaşadığımız dünya öldürmenin haklı sayıldığı bir dünyadır, Onu
istemiyorsak, değiştirmek zorundayız… İşte bu film değiştiriyor.
& Gelsin hayat bildiği gibi… diyenlerindir.
Cezmi Ersöz’ün de ustaca belirttiği gibi; “Yaşamaya köpekler gibi aç, ama ölüme dünden razı…” olanlara ait değildir.
Çünkü zihinsel engelli adamın hayatı, normal insanların hayatı gibi kendi içinde bir koğuş değildi.
7. Koğuş; kapalı kapıların ardında özgürlüğü içinde öldürmemek için mücadele eden insanlara aitti.
& bir film; Çocuk sevginin, gerçek özgürlük duygularının yerini alabileceğini ancak bu kadar güzel anlatabilirdi.
